2 Mayıs 2014 Cuma

Khaled Hosseini - ve Dağlar Yankılandı


Khaled Hosseini
ve Dağlar Yankılandı 
Everest - 424 syf.

29 Nisan Salı günü bir sınav çıkışı yine Zahir'deydik. Ne kadar çok okursak o kadar iyi elbette ama tek kitaplı toplantıları, konuşmaya daha çok fırsat bulabildiğimiz için daha çok seviyorum sanırım. "ve Dağlar Yankılandı", grubumuza önceki toplantıda katılan Selma hocanın tavsiyesiydi. Bu arada bu ay aramıza Ayşe hoca da katıldı ve sanırım grubumuzun son üyesi de bir sonraki ay aramıza katılacak olan Serpil hoca olacak. Yeni yüzler; yeni sesler, yeni fikirler demek, mutluyuz :)

ve Dağlar Yankılandı, bize Afganistan'ı konuşturdu. Selma hocanın özet Afganistan tarihiyle işe başladık. Sorular sorduk, ilgisini çeken bir konu olduğu için önceki okumalarından da hareketle sorularımızı yanıtladı. Çok bilgi sahibi olmadığım bir coğrafya, can kulağıyla dinledim. Devamında herkes kitap hakkındaki fikirlerini sıralarken Sevil hoca karakterlerin de konuşulmasını istedi. Hakikaten karakteri ve olayı çok bol bir kitap. Ana karakteri olmayan ve bu şekliyle insana dağınık da gelebilen, merkez Afganistan olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarını da içinde barındıran, olaydan olaya zamandan zamana giden bir hikaye. Beyza hoca çoğumuz için dağınıklık demek olan bu durumun yazar tarafından bilinçli olarak kurgulandığını düşündüğünü ve bunu sevdİğini söyledi. 

Kitabın kavramsal arka planına ilk giren de Beyza hoca oldu. Esasında kitap ahlaki ilkeleri sorgulayan bir arka plana sahip. Doğrunun nerde bitip yanlışın nerde başladığını, insan için mutlu ve mutsuz olma hallerini, insan tercihlerini ve insanı tercih etme'ye yönlendiren sebepleri düşündüren bir kurgu.

Bu bana yine aynı filmi hatırlattı. :) Önceki ay da İran'dan bahsederken bu filmi kısaca anlatmıştım. İnsan eyleminin doğruluğunun ve ahlaki olup olmadığının durduğunuz yere göre değiştiğini çok iyi anlıyorsunuz. "Kime göre doğru, kime göre yanlış?" sorusu burda önem kazanıyor. 


Film, 2011 yapımı. Yani hem bugünün İran'ında aile kavramının ve kadının yerinin anlaşılması adına önemli, hem de sizi kocaman bir doğru-yanlış sorgulamasının tam ortasına bıraktığı için sarsıcı. Filmin çeşitli festivallerde aldığı birçok ödülle beraber, aynı yıl Amerika'da yabancı film dalında oscar alan ilk İran filmi olduğunu da hatırlatalım. 

Bu arada ve Dağlar Yankılandı'da yazarın hikayelerin sonlarını nasıl kurguladığını konuşurken Beyza hoca, sonların bilinçli olarak verilmemesinden duyduğu memnuniyeti anlattı. İran filmlerinde bunun sıkça kullanıldığını konuştuk. Cennetin Çocukları'nda olduğu gibi. Her ne kadar orda sonunu söylemiş olsam da :) yine ve mutlaka izlenebilecek bir film.

Toplantının sonunda bir sonraki ayın kitabını Melike hoca belirledi: Hayatta Kalanlar, Kemal Yalçın.
Henüz hiçbirimiz okumaya başlamadık ama Melike hoca konusundan biraz bahsederken anladığım kadarıyla bizi oldukça konuşturacak yoğun bir anlatıyla karşılaşacağız.

Leyla Navaro-İki Boy Ufak Papuç & Betty Mahmudi-Kızım Olmadan Asla


İki Boy Ufak Papuç, Kader hocamızın tavsiyesiydi. Hatırladığım kadarıyla farklı bir okuma grubunda konuşulduğunu ve çok beğenildiğini söylemişti. Toplantı zamanımızın 4'te 3'ünü de aldı doğrusu :) O sebeple Meryem hocamızın tavsiyesi Kızım Olmadan Asla'yı istediğimiz kadar konuşamadık.

Papuç kitabı -ismi çok uzun:)-, okurken sık sık "evet yaa", "hakkaten çok doğru tesbit" diyerek okuyacağınız ve sık sık satır altı çizme gereksinimi duyacağınız bir kitap. Kadının ve erkeğin toplumsal rollerini, kadın erkek çatışmalarını; evlilikler, aile, çocuk, ergenlik bağlamında insan psikojisine dair çeşitli olay örneklemleriyle ele alıyor. Haliyle kadına daha çok hitap ediyor ve normal olarak kadınlardan oluşan bir grubun söyleyecek konuşacak çok fazla hikayesi ortaya çıkıyor :) Evlilik tecrübesi insanın gelişimine, hayata bakışına çok farklı anlamlar katan ve insanı olgunlaştıran bir süreç. Bu ayki toplantıdan çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.

İkinci kitabımızsa İranlı bir kadının kızıyla birlikte İran'dan kaçışını konu alan bir kitap. Okurken pek beğenmediğim ama bizi İran'ın dünü ve bugünü hakkında konuşturduğu için de mutlu olduğum bir bir kitaptı aynı zamanda. 

Bu da o günün anısına olsun :)


1 Mayıs 2014 Perşembe

Zülfü Livaneli-Serenad & Sofya Kurban-Göç

 
                              Zülfü Livaneli                                          Sofya Kurban
                                 Serenad                                                        Göç
                         Doğan Kitap - 484 syf.                                  Phoenix - 112 syf.

Çift kitap okuduğumuz aylarda kitaplardan biri hacimli olurken diğeri sayfa sayısı olarak bizi rahatlatan bir incelikte oluyor. Ama iki seferdir enteresan bir şekilde bu ince kitaplar en az hacimli kitaplar kadar kendinden söz ettiriyor. Göç de bunlardan biri.

Üniversitede çalışan Maya isimli kadın karakterin Amerika'dan Türkiye'ye ziyaret için gelen yabancı bir profesörü karşılamasıyla başlayan, katları yavaş yavaş açılan ve gayet dokunaklı bir aşk hikayesine dönüşen Serenad, akıcı dili ve insanı oldukça merakta bırakan kurgusuyla hepimizin birkaç günde bitirdiği bir kitap oldu. Çok beğeniyle beraber bizden çokça eleştiri de aldı.

Göç ise Rus devrimiyle Çin'e göç eden, karmaşık birçok sebepten daha sonra da Anadolu yollarına düşen sürgünlüğü yaşamış dört çocuklu bir ailenin hikayesi.

Serenad Işıl hocamızın, Göç ise Didem hocamızın tavsiyesiyle okundu.

İhsan Oktay Anar - Suskunlar


İhsan Oktay Anar
Suskunlar
İletişim - 269 syf

Suskunlar Beyza hocamızın önerisiyle (benim de çok çok sevinerek) okuduğumuz bir kitaptı ve zannederim ki bu kitap bize konuşurken en zevk aldığımız toplantılardan birini hediye etti.

Fatma hocanın bize İhsan Oktay Anar'ın günlük yaşantısı, karakteri ve çalışmalarıyla ilgili verdiği bilgilere çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Bu kitapta ve yazarın diğer kitaplarında okuduğumuz İstanbul'a dair tarihi sokak tasvirlerinin gücü, bize yazarın İstanbul'u ve onun tarihini çok iyi bildiğini düşündürmüştü. Anar'ın İstanbul'u hiç gezmediğini duymak o gün beni en çok şaşırtan bilgiydi. Dahası anladığımız kadarıyla yazar böyle bir şeye ihtiyaç dahi duymamıştı. Bazen insanların yetenekleri ve zekaları karşısında şapka çıkarmak gerekiyor :)

Hocanın felsefe geçmişinden ve tüm kitaplarında yoğunluklu olarak yer verdiği/uzmanı olduğu ortak konuları konuştuktan sonra (denizcilik, musiki gibi) hikayenin akışı ve temel karakterler üzerinde durduk. Grubun geneli kitaptan oldukça etkilenmişe ve beğenmişe benziyordu. Bir kişi hariç: Sevil hoca :)

Bizans sanatı ve tarihi üzerine master yapan biri gözüyle okuyunca satır aralarında gördükleri bizden farklı olmuştu. Ve kendi ifadesiyle kitaptan, yaptığı bu teknik okuma sebebiyle bizim kadar keyif almamış olabilirdi. Kitabın arka planında yazarın yaptığı göndermeleri uzun uzun anlattı. Özellikle Eflatun'un İstanbul sokaklarında dolaşması ve duyduğu sesin sahibini arayışı bölümüyle ilgili anlattıkları oldukça merak uyandırıcıydı. Üniversitede, hem de oldukça severek, dinler tarihi dersi almış biri olarak o gün konuşulanların epey ilgimi çektiğini söyleyebilirim.

Yazarın Puslu Kıtalar Atlası kitabı da grubun listesi dışında kişisel okumalara dahil edilmesi için ısrarla tavsiye edildi.

Mithat Cemal Kuntay-Üç İstanbul & A. Yüksel Özemre-Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı

     

                     Mithat Cemal Kuntay                                     Ahmed Yüksel Özemre
                           Üç İstanbul                                         Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı
                   Oğlak Yayınları - 710 syf                                    Kubbealtı - 112 syf.

1924'ün içinde o kadar çok bahsediliyordu ki Didem hocanın "Üç İstanbul mutlaka okunmalı" önerisiyle seçildi ilk kitabımız. Aynı döneme, aynı insanlara dair birkaç kitabı peşpeşe okumanın insanın zihnini nasıl açtığını görüp dönemi bizim için daha anlamlı hale getirdiğini düşündük.

İkinci kitabımız ise Gülnihal Küpeli hocamızın bana ve Fatma hocaya -girişinde çok zarif bir notla beraber- ilk ders yılının sonunda hediye etmesiyle okuduğum bildiğim bir kitaptı, Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı. Tavsiye Fatma hocamızdan geldi. Zevkle okuduk ve konuştuk. Sayfa sayısı az olmasına rağmen içeriği o kadar yoğundu ki kendisini en az Üç İstanbul kadar konuşturmayı başardı.


Can Dündar-Lüsyen & Beşir Ayvazoğlu-1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi

  

                   Can Dündar - Lüsyen                                   Beşir Ayvazoğlu -  1924
                        Can Yayınları                                    Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi
                             541 syf.                                               Kapı Yayınları - 351 syf.

Yakın tarihlerde yaşamış Abdülhak Hamit Tarhan'ın ve Mehmet Akif Ersoy merkezinde dönemin edebiyatçılarının hayatlarını konuştuğumuz bir toplantıydı. Lüsyen, hacimli oluşuna karşılık kendini çok kısa sürede okutturacak kadar akıcı bir dile sahipken, 1924'ün nisbeten daha karmaşık ve sindirilerek okunması gereken bir eser olduğu konusunda herkes hemfikirdi.

Lüsyen, Fatma hocadan; 1924 ise grubun vakanüvisinden :)
Bu arada 1924'le ilgili söyledikleri için Sevil hocama tekrar teşekkür ederim burdan :)

Hamiş: Toplantı Dilruba'da yapıldı. Bundan sonraki tüm toplantılarımızın ortak mekânı hep Zahir olacak.
                                                                                  

Eylül 2013 / Hıfzı Topuz - Başın Öne Eğilmesin

 
Hıfzı Topuz
Başın Öne Eğilmesin - Sabahatin Ali'nin Romanı
Remzi Kitabevi
264 syf.

Bundan yaklaşık dokuz ay önce, geçtiğimiz yılın Eylül ayında Sevil hocanın önerdiği Başın Öne Eğilmesin'le başladı kitap sohbetlerimiz. Güzel ve biraz da rüzgarlı bir sonbahar günü seminer çıkışı Paşalimanı'nda toplandık. Toplam 6 kişiydik ve grupta kitabı bitirememiş tek kişi bendim, beni utandırdıklarını hatırlıyorum :)

"Düşünsenize 10 yıl sonra da böyle toplanmışız" diyen Fatma Beyza hocaya hep bir ağızdan "inşallah" dedik. [Bununla başlayan süreçte nerdeyse her toplantıda bu cümleyi hatırlattı bize :)]
Matematik, edebiyat, sanat tarihi, ilahiyat, fen bilimleri (daha sonraki katılımlarla dil, sınıf öğretmenliği ..) gibi çok farklı branşlarda öğretmendik ve bu farklı pencerelerin bizi ne kadar zenginleştirdiğini söyledik durduk, gerçekten öyle olduğunu da her geçen toplantıda daha iyi anlıyoruz.

İlk toplantıdan akılda kalan en önemli ayrıntı, Sevil hocanın anlattıklarıyla bizi çok etkilemesiydi. -Günün yıldızı oydu doğrusu :)- Getirdiği kitaplar, Sabahattin Ali'nin kızıyla olan tanışıklığı ve yazar hakkında anlattıklarını can kulağıyla dinledik. Toplantının sonunda "yakın dönem siyasi tarih" ve "biyografi" gibi birkaç anahtar kelime vardı masamızda. Her görüşten her ideolojiden insanı okumak, tanımak ve tartışmak için heveslenmiştik. Sohbetteki düzey, aramızdaki saygı ortamı her çerçeveden konuşmayı kaldırabilecek gibi görünüyordu (nitekim öyle de oldu). Periyotları ve kitap sayısını zamana göre esnetecek şekilde, her ay grup toplantılarımızı devam ettirme kararı aldık.